11 Şubat 2008 Pazartesi

Ortaoyunu


Melih Cevdet Anday
14 Eylül 1973 Cumhuriyet

Ozan, romancı, oyun yazarı ve edebiyat tarihçisi sayın Cevdet Kudret’in “Ortaoyunu” adlı incelemesini büyük bir hayranlıkla okuyorum. Daha önce de, gene o yazarın üç ciltlik “Karagöz” yapıtını kazanmıştık. Karagöz ve ortaoyunu sorunu, geleneksel sanatlarımız diye övündüğümüz halde, en boş verdiğimiz ya da üstünkörü ele aldığımız konular olagelmiştir nedense ve en önemlisi, bunların değeri üzerinde bizim dikkatimizi ilk çekenler hep batılılar olmuştur. Bugün biz Karagöz ve Ortaoyunu üzerine, Cevdet Kudret gibi değerli, titiz bir araştırıcının iki ayrıntılı yapıtına kavuşmuş ve sanatta ulusal kaynakların belgelerine eğilmek olanağını elde etmişsek, unutmamalıyız ki, geleneksel sanatlara önem verme eğilimimiz ne çok eski, ne de düpedüz kendi buluşumuzdur. Başka bir deyişle, biz kendimize eğilmenin çağdaş anlamını, taklit yollardan geçerek, batıdan öğrendik.

İşte hep taze kalan bir konu: Taklit mi, kendimize dönmek mi? Siyasadan güzel sanatlara değin hangi konuyu açsak, karşımıza ister istemez bu tartışma çıkar. Nitekim “Ortaoyunu” adlı yapıtın yazarı sayın Cevdet Kudret’e göre de, “Ulusal tiyatromuzu kurabilmek için, yüz şu kadar yıldan beri süregelen batı taklitçiliğini bırakıp, geleneksel tiyatromuzun temel öğelerinden ve yönteminden yararlanarak yaratıcı bir takım denemelere ve atılımlara girişmemiz, batı tekniği dışında yeni bir biçim ve öz bularak yerli bir tiyatro üslubu kurmamız” gereklidir.

Kendisi de batı üslubunda oyunlar yazmış olan sayın Cevdet Kudret, batı taklitçiliğini bırakmamızı söylerken, düpedüz ortaoyununa, Karagöze dönmemizi önermiyor elbet; onların temel öğelerinden, yöntemlerinden yararlanarak yerli bir tiyatro üslubu kurmamızı istiyor. Bunu kim yapacak?

“60. Sanat yılında Muhsin Ertuğrul’a saygı 1969” adlı kitapta, büyük sanatçı ile bir konuşma yer alır; o konuşmada kendisine sorulan: “Carlo Goldoni, İtalyan geleneksel komedi tiyatrosunda reform yapmıştı. Commedia dell’arte’yi kalıplardan kurtarmıştı. Raimund ve Nestroy’da Viyana halk tiyatrosunu aynı biçimde yenilediler. Şinasi’nin düşüncesi, ortaoyunu düzenine çağdaş kişileri getirmek, ortaoyunu kalıplarını günün ortamına uygulamaktı. Bu çabalar sizce boşuna mı?” sorusuna şu yanıtı verir: “Hiç boşuna olur mu? Goldoni, Raimund, Nestroy ve Şinasi birer yazar olarak halk tiyatrosuna yeni ufuklar açmışlardır. Ancak tiyatro yazarları yapabilir bunu.”

Hangisi doğru

Gene o kitapta, kendisine sorulan, “Batı tiyatrosunun yurdumuzda yerleşmesini, sayılmasını sağlayan sizsiniz. Ama bu arada geleneksel tiyatromuza yeterince eğilmediğiniz de ileri sürülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna ünlü sanatçı, “Daha çok küçükken babamla ortaoyununa, Meddaha, Karagöze giderdik. Hem de çok sık giderdik. Bunlardan hiç zevk almazdım ben, Abdürrezak’ın, Küçük İsmail’in ortaoyunları, kalıpların, belirli nüktelerin içinde kalmış görünüyordu. Bir Minakyan temsili bin kat daha ilginç gelirdi bana.” Diye yanıtlıyor.

Bu tutumlardan hangisi doğru? Bence sanat tutumlarında doğru-yanlış ölçüsünü kullanmak, yararlı olmasa gerektir. O gün geçerli olana, sayılan bir kuruma boş vermiş biri çıkar, bakarsınız büyük bir başarıya eriverir... Bir ürün verme, etkileme, yapıt bırakma sorunudur bu. Yazarlar tuhaf yaratıklardır; kimi Goldoni gibi geleneksel bir tiyatroyu canlandırmaya kalkar, kimi Brecht gibi tutup dünyanın öbür ucundaki Japon tiyatrosuna öykünür, kimi Moliere gibi Latin komedyasını kendine örnek alır... Bunların hepsi için ayrı birer kuram yerleştirmeye kalksak genç bir yazar hangisine uysun isteyebiliriz?

Cevdet Kudret de bu önemli konuya önsözünde önemli bir yer ayırmış; geleneksel oyunlarımız karşısında yazarlarımızı iki kümede topluyor; Geleneksel oyunlarımızdan yararlanılamayacağını söyleyenler, bu oyunlardan yararlanma yolunu gösterenler.

Bu arada ortaoyununun bütün özelliklerinin 19. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’ye giren batı tiyatrosuna aykırı düştüğünü yazdıktan sonra, Cevdet Kudret, batı hayranı Tanzimat aydınlarının ortaoyununu tiyatrodan saymadıklarını, hatta onu zararlı bulduklarını ve karşısında yer aldıklarını belirtiyor. Bunlardan biri (Ahmet Rasim) yeni dünya gibi ortaoyunu dekorlarının kaldırılmasını, tulûata son verilip yazılı metinlere göre oynanmasını önermiş, Cevdet Kudret diyor ki; “ Bu yolda oyunlarınsa ortaoyunu olmayacağı meydandadır.” Çok önemli bir yere parmak basmış Cevdet Kudret, ortaoyunundan yararlanmak başkadır, ortaoyununu değiştirmek başka. Onu değiştirmenin hiç gereği yok, ya yararlanma?.

Demek tartışma dönüp dolaşıp, ortaoyunundan, Karagöz’den yararlanma yöntemine dayanıyor. Ondan hem biraz ayrılacaksınız, hem de biraz ayrılmayacaksınız. Kolay iş değil. Bunun uygulamalarına eğilmemizi sağlayan Cevdet Kudret şöyle yazıyor.

Gene batı kafası

“Geleneksel oyunlarımızdan yararlanma, hatta onu yeniden canlandırma görüşü ancak cumhuriyet devrinde batı taklitçiliğinin olumsuz sonucu görüldükten, gerçek batı kafası benimsenip ulusal tiyatro kurma sorununa batılı gözüyle bakmaya başladıktan sonra, zaman zaman ele alınmıştır.”

Yazar, bizim ortaoyunu ilk inceleyenlerden biri olan Macar Türkoloğu Kunos’u anarak, şunları da ekliyor sözlerine;”Kunos, Türk yazarlarının Karagöz ve ortaoyunundan yararlanmalarını önerirken, bunları olduğu gibi sürdürmelerini değil, onların özelliklerinden yararlanıp batılı anlamda eser yaratmalarını kastetmiştir.”

Osman Cemal Kaygılı, piyeslerin, tiplerin, tekerlemelerin, entrikaların değiştirilip zamana uydurulması gerektiğini yazmış. Hani ünlü fıkradaki gibi, “İnkar edecek ama lafı uzatıyor”, zamana uydurmak onca basit bir iş olsaydı, şimdi elimizde yeni Karagöz ve ortaoyunu bulunurdu, biz de batı tiyatrosunu bırakır yalnız onları seyrederdik.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu, “Ortaoyununda fani olan elemanlar şunlardır; Tem, tipler, espriler. Bakî olanlar da şunlardır; Meydan, diyalog, mücerretlik” demiş. Diyaloğu, tiplerden ve esprilerden ayırmak gerçekten de “Mücerret” bir tutum sayılsa yeridir.

Görülüyor ki batı taklidinden kurtulmak için gene bir batılının önerisine uyularak girişilen işlerde başarılı örnekler göstermek şöyle dursun, örnek göstermek bile güçken, “geleneksel sanatlarımızdan yararlanma” yanlısı olarak ortaya çıkanların anlayışları arasında bile bir uyum bulunmamaktadır.
Şöyle desek olmaz mı? İsteyen yararlansın, yararlanma yolunu da o bulsun.
Ya oyun yazarları, Karagözden, ortaoyunundan yararlanmazlarsa? O zaman “ulusal tiyatro” kurulmayacak, sadece “tiyatro” kurulacak demektir. Sakın ikisi bir olmasın?..

Hiç yorum yok: